Bazı gönül erbabı, sefa çiçekleri gibi günün ilk ışıklarına muhtaçtır. Ondan sonra sarılı kırmızılı parıltılarla göz alır, kendisini sevdirir, beğenen bakışları üstüne çeker. Ülfet de böyleydi. (...) Dudaklarını ezen o iki sevgili dudak, göğsüne temas eden o hararetli, ateşli, beyaz, muntazam göğüs, saçlarını sevecenlikle, seve seve okşayan o küçük zarif eller, hevesli burnunu dolduran o güzel koku onda takat bırakmadı. O da güzel, o da müptela... Burası belli... Fakat tatlı bir bela mı?
< ...