Önümde yürüyordu, bazen onu izlemekte zorlanıyordum. Çinko plakalar üstünde adımlarından hiç ses çıkmıyordu. Baştan aşağı siyah giyinmiş, omuzuna küçük bir sırt çantası takmıştı. Uzun ve zayıftı. Solgun elleri ince ve uzundu. Bir meleği çağrıştırıyordu. Hayır, hep resimlerde gördüğümüz türden, o bön bön sırıtan soluk tenli varlıkları değil. Daha çok, geceden fırlamış bir yaratığı, damlarda gezen bir meleği.